28 Şubat 2016 Pazar

Balkanlar Gezisi-2

  Bir önceki yazıya ekleme yaparak başlamak istiyorum. Pasaportlardan bahsetmemişim. Bakanlık projesi olduğu için bize gri pasaport verdiler. Daha önce emniyete hiç gitmemiştim. Girdiğimde aklıma nerden girdiyse aynı şekilde bir sistemle karşılaştım. Beni baya şaşırttı. Alt-üst ilişkileri falan değişik şekilde hoşuma gitti izlerken.
  Pasaport için önce okuldaki dersimi ekip son mesai bitimine bir saat kala işleri halletmeye çalıştım ama bizden ekstra bir belge daha istediler ve sıra gelmedi bana. Ertesi sabah ilk saatlerinde gittim ve işimi 5 dakikada hallettim. Gri pasaportlarımız hızlı geldi aslında, bir hafta geç mi gideriz falan derken halloldu son anda. Gezi sabahı yeşil pasaportlularla konuşunca keşke yeşil çıkartsaymışım dedim. Çünkü aynı paraya çıkıyormuş ve benim 25 yaşıma kadar böyle bir hakkım var. Neyse olan oldu geziyi anlatmaya başlabilirim artık.
  Yurttan akşam dokuz gibi ayırıldık. Bulgaristan'a açılan sınır kapımız olan Kapıkule'ye kısa sürede vardık. Çoğumuz ilk defa gümrükten geçecektik. Otobüsten indik, pasaportlara çıkış pulu yapıştırdılar. Sırayla pasoportları verdik Türk polis abimize. Gençten biriydi o yüzden bizdeki gerginlik ve heyecan o kadar fazla olmadı. Pasaportların damgalanmasını beklerken ekibin yarısı sigara içti. Böyle bir adet varmış sanırım: Gümrükte sigara içmek. 
  Pasaportlar geldi otobüse doluştuk Bulgar tarafına gittik. Yine indik bu sefer etraftakiler bizden değildi dil değişmişti. Bulgar polis kadın sert yüzlü biriydi. Teker teker işlem yaptırıp geçtik Bulgaristan'a. Geçince kenardaki tuvaletlere takıldı gözüm. Sonuçta oralarda taharet musluğu yokmuş diye çok fazla muhabbet dönmüştü. Evet klozette bir şeyler eksikti.
  Neyse gümrükten çıktık ve yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra benzin istasyonunda durduk. Benzin fiyatlarının Türkiye'ye göre uygun olması yüzünden depoları orada fullediler. Yaklaşık 400 litre deposu vardı otobüslerin. Bu süre zarfında benzin istasyonunun WIFI'ına bağlandık. Biraz abarttım ben ve ailemi aradım Whatsapp'tan.
  Salı gününün ilk saatlerindeydik artık.  Sofya'ya girene kadar birkaç yerde daha durduk. Hatta birinde inip çorba içenler bile oldu. Sonuçta erken girecektik yolda oyalanmamız pek bir şey değiştirmiyordu. Sabah namazına yarım saat kala Sofya'daydık. Ben uyuyordum ama Sofya'ya girdiğimizde uyandım. Camdan Sofya'yı seyretme fırsatım oldu böylece. Sabah namazını kılmayı düşündüğümüz Banyabaşı Camiine geldiğimizde vakit hala girmemişti. Birkaç kişi otobüsten indik gezinmeye başladık. Yine bir WiFi bulup biraz internete girdik. Camiye gidip bakalım dedik ama kapısı kilitliydi. Civardaki bir taksiciye sorduğumuzda sekizde açılır cevabı aldık. Bu bizi büyük bir strese soktu çünkü vakit girmişti ve namaz kılabilceğimiz tek yer burasıydı. 
  Şoförlerden biri ben bir yer biliyorum diye yola koyuldu. Baya gittik otobüsle. Şehir merkezini geçtim artık şehirden de uzaktaydık. Bir benzin istasyonunda durduk. Sadece bir tuvaleti ve bir lavobosu vardı. Bu bizi içme sularımızla abdest almak zorunda bıraktı.Hasırlarımızı çimenlere serip namazı kıldık. Gezi böyle bir hareketlilikle başlamış oldu.  
  Sofya'dan uzakta olduğmuz için geri dönmekdik zaten cami için uğrayacaktık. Uyanık olanlar gezmiş oldu Sofya'yı. Üsküp'e doğru yola koyulduk. Makedonya sınırına gelince ilk gümrükler gibi inip vermedik pasaportları, adam otobüse girdi herkesten tek tek aldı ve indi. Daha pratik oldu bu sistemle. Üsküp'ü bir sonraki yazıda anlatayım çünkü bir bu kadar daha yazsam fazla uzun olur bence. Hala tam anlamıyla başlamadım ama bir sonraki yazıyı daha kısa sürede yazarım sanırım.











24 Şubat 2016 Çarşamba

Balkanlar Gezisi-1

  Aslında bu yazıyı uzun tek bir post olarak düşünüyordum ama sanırım artık başlamalıyım.
  Biraz öncesinden almak istiyorum, işlerin  nasıl başladığından. Yurt müdürleri daha ilk aylarda ağızlarından ufak ufak kaçırıyordu aslında bu projeyi. Biraz biraz somutlaşınca bize de söylediler gezi olacağını. Pasaportları görene kadar hiçbir şey kesin olmamıştı ama. Yani geziye iki gün kalaya kadar... Neyse işte bir şekilde beni de çağırdılar ve serüven başladı.
  Pazartesi günü sabah çıktık yola. İlk durağımız Edirne'ydi. Edirne'de önce İhlas Vakfı Edirne Erkek Öğrenci Yurduna uğradık. Yeni bir binaydı. Civardaki en büyük yurtmuş. Ama içi daha ilk senesi diye pek dolu değildi. Yurtta öğlen yemeği yiyip merkeze doğru yola koyulduk. 
  Şuan keşke sıcağı sıcağına yazsaydım diyorum çünkü bağlı yerlerin adını unuttum. Merkeze giderken önce kabristan şehitlik ve bir de külliye gezdik. Külliye Selimiye Camii'ni tam karşıdan görüyordu. Minareden tutar gibi fotoğraflar falan çekildik. Sonra yola koyulduk ve merkeze geldik. Üç büyük cami vardı ve mesafeleri yakındı birbirlerine. Selimiye ile başladık, denilene göre mimarisi ile ünlenmiş bir camiydi ki gerçekten çok hoş bir görünüşü vardı. Ordan Eski Cami'ye geçtik. Orası da hat yazıları ile ünlenmiş, her duvarda farklı bir hat vardı. Oradan da Üç Şerefeli Cami'ye geçtik. O da adını minaresindeki üç şerefeden almış. 
   Merkez biraz boş vakit verdiler. Hemen meşhur ciğerden yemeye gittik. Güzeldi ciğer daha önce yememiştim öylesini. Ciğeri yedik sonra yeniden yurda geçtik. Ciğer yemeyenler akşam yemeğini yedi. Namazların kıldık ve otobüslere doluştuk. Buradan sonra gezinin asıl kısımları başlıyor. En kısa zamanda onların da yazarım.















6 Şubat 2016 Cumartesi

İlk "Büt" Deneyimi ~Son

  60 aldım ve geçtim. İnsan zora düşmedikçe tam performans göstermiyor. Ben alttan alma fikrini benimsediğim için yine tam performans göstermedim ama 48 alsam geçiyordum.
   Bu büt olayı  bende yeni bir şeyler uyandırdı. Uzun zamandır fikir aşamasında kalan şeyleri gerçekleştirme uğrunda ilerlemelerim oldu. Hala fikir aşamasındayım ama artık somut bir şeylere daha yakınım. Başka bir yazı da görüşmek üzere.

1 Şubat 2016 Pazartesi

İlk "Büt"Deneyimi ~5

   Sabah 6 alarmına uyandım ama çok uykulu olmamak için kendime bir 40 dakika daha verdim. 7 gibi sinire başladım ve genel bir tekrar yaptım. 8 gibi biraz mola vereyim dedim ama klasik molalarımdan oldu ne yazık ki. Kahvaltı falan derken 10 oldu. Artık okuduklarımın kafama girmesi yerine, kafam bilgileri karıştırıyordu. 
    10.30 gibi evden çıktım. Otobüs ve metrobüste de biraz baktım ama artık pek de işe yaramıyordu. Okula 12 gibi ulaştım ve büte kalan diğer arkadaşlarla sınav konulu sohbetler ettim. 
   Sınavda anatomide ters köşe oldum. Sinir beklerken dolaşım ve kasla karşılaştım ama yine 6 soru işaretledim 19 sorudan. Fizyoloji beklediğim gibiydi, boşaltımda biraz farklı sorularla karşılaştım. 19 da 11 işaretledim. 
   Mikroya geçtiğimde 17 soru işaretlediğimi gördüm ve bu beni mutlu etti. Çünkü finaldeki doğru sayım zaten 18di. Mikrodan 7 soru yapsam geçiyordum. Bu gazla başladım teste ama kısa sürdü. Daha ilk sorulardan basit bulduğum bilgileri karıştırdım ama test bittiğinde saydım ve 7 tane işaretlemiştim. Hedefim olan 24 ü görünce mutlu oldum.
   Bu söylediklerim ilk 20 dakika içinde gerçekleşti. Geriye kalan 30 dakikayı yapmadıklarına kılıf uydurup sallayarak ve yaptıklarımı kontrol ederek geçirdim. Burdan sonra ipler koptu. Yaptığım 24 sorunun 5inde falan hata buldum. Bu moralimi bozdu tabi. Hoca 10 dakika kaldığını söyleyince 36dan 50 ye kadarki soruları hızlıca yaptım ve 3 dakika kala çıktım.
   Herkes çıktğında alttan almayla ilgili prosedürleri konuşuyorduk. Alttan almak belki büyüttüğüm kadar bir olay değildir. Hem belki onunla ilgili bir seri de yazabilirim. Neyse sonuç olarak salladıklarımdan bir kısmı beni mutlu ederse sınırdan geçiyorum. 66 alıp CC ile geçme fikri hayal gibi artık. Sonuçları öğrenince bu seriyi bitirim sanırım.









İlk "Büt" Deneyimi ~4

   Patladığım noktaya geldik. Kızgınım kendime ama bu pek bir şey ifade etmiyor artık. Çalışınca güzel çalışıyorum ama bir ara vereyim diyince üç saat dört saat oyalanacak şeyler buluyorum. Bu çalışma sistemi sınava iki hafta kala yapılabilecek bir sistem ama gel gör ki benim yarın bütüm var. Final olsa hadi yine neyse büte kadar aynı sistem işe yarar ama bu son şans. 
   Anatomiden sinirlere baktım uzun bir ara verdim. Sonra Fizyolojiden dolaşımı bitirdim. Saat sekiz olmuştu. Aslında gayet iyiydi o zamana kadar ama mola vereyim dedim ve üç saat sonra geri oturdum. Tabi artık çöpe atacak zaman kalmamıştı, hatta elimde olması gerekenden çok daha azı kalmıştı. Sadece çıkmış soruların olduğu bölümlere bakarak kan ve solunuma baktım ama bu stres ve kızgınlıkla pek de faydalı olmadı. 
   Yarın sabah 6 gibi kalkıp yeniden göz atmaya başlamayı düşünüyorum. 6 planı biraz zor gibi geliyor o yüzden en geç 7.30 da başlamış olmam gerekiyor. Sınava da erken gidip güzel bir yerde oturtmayı istiyorum. Tabi o güzel yere inşallah ihtiyacım kalmaz. 
   Aslında başından beri esprisini yaptığım alttan alma olayını espriden ötede düşünmüyordum pek ama 8' 11'e kadarki boş duruşum moralimi bozdu ve artık kolay kolay sınav stresi yapmayan ben içimde hissediyorum o stresi. 36'nın üstüne 6 soru koyup 48 almam gerektiği için yine de o kadar umutsuzluğa kapılmıyorum ama bu durumdan iyi bir ders almam gerektiği ortada. İnsanın hayatında dönüm noktaları olur ya, şuan ben bu olayın o noktalardan biri olduğunu düşünüyorum. Daha fazla uzatmadan, iyi geceler.