Pasaport için önce okuldaki dersimi ekip son mesai bitimine bir saat kala işleri halletmeye çalıştım ama bizden ekstra bir belge daha istediler ve sıra gelmedi bana. Ertesi sabah ilk saatlerinde gittim ve işimi 5 dakikada hallettim. Gri pasaportlarımız hızlı geldi aslında, bir hafta geç mi gideriz falan derken halloldu son anda. Gezi sabahı yeşil pasaportlularla konuşunca keşke yeşil çıkartsaymışım dedim. Çünkü aynı paraya çıkıyormuş ve benim 25 yaşıma kadar böyle bir hakkım var. Neyse olan oldu geziyi anlatmaya başlabilirim artık.
Yurttan akşam dokuz gibi ayırıldık. Bulgaristan'a açılan sınır kapımız olan Kapıkule'ye kısa sürede vardık. Çoğumuz ilk defa gümrükten geçecektik. Otobüsten indik, pasaportlara çıkış pulu yapıştırdılar. Sırayla pasoportları verdik Türk polis abimize. Gençten biriydi o yüzden bizdeki gerginlik ve heyecan o kadar fazla olmadı. Pasaportların damgalanmasını beklerken ekibin yarısı sigara içti. Böyle bir adet varmış sanırım: Gümrükte sigara içmek.
Pasaportlar geldi otobüse doluştuk Bulgar tarafına gittik. Yine indik bu sefer etraftakiler bizden değildi dil değişmişti. Bulgar polis kadın sert yüzlü biriydi. Teker teker işlem yaptırıp geçtik Bulgaristan'a. Geçince kenardaki tuvaletlere takıldı gözüm. Sonuçta oralarda taharet musluğu yokmuş diye çok fazla muhabbet dönmüştü. Evet klozette bir şeyler eksikti.
Neyse gümrükten çıktık ve yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra benzin istasyonunda durduk. Benzin fiyatlarının Türkiye'ye göre uygun olması yüzünden depoları orada fullediler. Yaklaşık 400 litre deposu vardı otobüslerin. Bu süre zarfında benzin istasyonunun WIFI'ına bağlandık. Biraz abarttım ben ve ailemi aradım Whatsapp'tan.
Salı gününün ilk saatlerindeydik artık. Sofya'ya girene kadar birkaç yerde daha durduk. Hatta birinde inip çorba içenler bile oldu. Sonuçta erken girecektik yolda oyalanmamız pek bir şey değiştirmiyordu. Sabah namazına yarım saat kala Sofya'daydık. Ben uyuyordum ama Sofya'ya girdiğimizde uyandım. Camdan Sofya'yı seyretme fırsatım oldu böylece. Sabah namazını kılmayı düşündüğümüz Banyabaşı Camiine geldiğimizde vakit hala girmemişti. Birkaç kişi otobüsten indik gezinmeye başladık. Yine bir WiFi bulup biraz internete girdik. Camiye gidip bakalım dedik ama kapısı kilitliydi. Civardaki bir taksiciye sorduğumuzda sekizde açılır cevabı aldık. Bu bizi büyük bir strese soktu çünkü vakit girmişti ve namaz kılabilceğimiz tek yer burasıydı.
Şoförlerden biri ben bir yer biliyorum diye yola koyuldu. Baya gittik otobüsle. Şehir merkezini geçtim artık şehirden de uzaktaydık. Bir benzin istasyonunda durduk. Sadece bir tuvaleti ve bir lavobosu vardı. Bu bizi içme sularımızla abdest almak zorunda bıraktı.Hasırlarımızı çimenlere serip namazı kıldık. Gezi böyle bir hareketlilikle başlamış oldu.
Şoförlerden biri ben bir yer biliyorum diye yola koyuldu. Baya gittik otobüsle. Şehir merkezini geçtim artık şehirden de uzaktaydık. Bir benzin istasyonunda durduk. Sadece bir tuvaleti ve bir lavobosu vardı. Bu bizi içme sularımızla abdest almak zorunda bıraktı.Hasırlarımızı çimenlere serip namazı kıldık. Gezi böyle bir hareketlilikle başlamış oldu.
Sofya'dan uzakta olduğmuz için geri dönmekdik zaten cami için uğrayacaktık. Uyanık olanlar gezmiş oldu Sofya'yı. Üsküp'e doğru yola koyulduk. Makedonya sınırına gelince ilk gümrükler gibi inip vermedik pasaportları, adam otobüse girdi herkesten tek tek aldı ve indi. Daha pratik oldu bu sistemle. Üsküp'ü bir sonraki yazıda anlatayım çünkü bir bu kadar daha yazsam fazla uzun olur bence. Hala tam anlamıyla başlamadım ama bir sonraki yazıyı daha kısa sürede yazarım sanırım.